Rehberlik ve Psikolojik Destek Birimi
Koranavirüs’e karşı psikolojik mücadele
İçinde bulunduğumuz sürecin psikolojik yansımalarıyla da karşı karşıyayız. Virüs salgınının beklenmedik ve yaşamı tehdit eden yapısı korku ve kaygı belirtilerini ortaya çıkarıyor.
Çevremde ve danışanlarımda “Hangi semptomu okusam, salgının belirtilerini dinlesem o semptomun bende olduğunu düşünüyorum.” “Durmadan boğazım ağrıyor mu diye yutkunuyorum ve ağrıyor” gibi birçok benzer cümlelerle karşılaşmaktayım. İlk olarak kabul edilmesi gereken bir şey var ki o da global olarak gerçekçi bir tehlike ile karşı karşıyayız. Bu sebeple aslında endişelenmemiz çok normal. Korku evrimsel bir duygudur hatta belirli bir seviyeye kadar gereklidir de! Korku, öfke, sevinç, heyecan gibi durumlarla karşılaşıldığında sempatik sinir sistemimiz aktive olur ve vücudumuza kaç ya da savaş emri verilir ve böylece “korku” duygusu bizi tehlikelere karşı harekete geçirir ve hayatta kalmamızı sağlar.
Bu gibi durumlarda, odağımızı bedenimizden başka yerlere çekmeliyiz. Unutulmamalıdır ki biz ne ararsak onu buluruz. Dolayısıyla, salgın belirtilerini bedenimizde aradığımız an bulacağız, buldukça endişemiz ve korkumuz artacak. Ve sonunda kaçınılmaz olarak bir kısır döngüye girilecektir. Ve böylelikle panik atak belirtileri alevlenebilir.
Covid-19 korkusu ve sebep olduğu kaygı, kendisinden daha hızlı yayılmakta olduğundan dolayı koronavirüs tedbirleri kapsamında en etkili yöntemlerden biri olan Sosyal İzolasyonu ruhumuza zarar vermeyecek şekilde nasıl uygulayabiliriz?
İlk olarak, sağlıklı beslenilmeli ve ev içinde durumumuz el verdiğince egzersizler yapılmalı. Daha sonrasında önemli olan noktalardan bir tanesi de günlük rutinimizi korumak. Örneğin; evde çalışsanız bile yatarken kullandığınız giysileri çıkarıp gün için yeni giysiler giyebilirsiniz böylelikle kendinizi ve ruhunuzu güne hazırlamış olursunuz. Ve bu kapsamda uyku düzenine dikkat edilmesi diğer bir önemli hususlardan biridir. Gece uykunuzdan taviz vermemeye dikkat edilmeli, normal uyku düzeniniz nasıl ise evdeyken de aynı düzende uyuyup-uyanılmalıdır. Uyku saatleri arasında çok fazla değişime gidilmemeye önem verilmelidir.
Her an sosyal medyada araştırma yapmak, çevremizden duyduklarımız, iletişim ağlarında gruplardan gelen mesajlar derken gün içerisinde gerçekliği olmayan birçok bilgiye maruz kalıyoruz. Bu süreçte ise gerçek tehlike ve tehlike algımız arasındaki dengeyi kurmak zorlaşıyor. İnsanoğlu anlamlandıramadığı ve kontrol edemediği belirsizlikler karşısında daha çok kaygılanır. Burada yapılması gereken ilk olarak ne ile karşı karşıya olduğumuzu bilmektir. Kaynağı bilinmeyen birçok bilgi olumsuz düşüncelerimizi tetikler ve bu da kaygı seviyesinin artmasına neden olur. Bu tarz bilgilere maruz kaldıkça dikkatimizi bu “bilinmeyen” kaynaklara vermek yerine resmi kaynaklara itibar edilmesi daha doğrudur. Doğru bilgiye ulaşmak ve önlemlerimizi alırken abartıdan uzak durmak bireysel olarak bu süreci yönetmemizi daha etkili kılacaktır.
Ebeveynlere de bu süreçte büyük görevler düşmektedir. Çocuklar ile iletişim kurulmalı, onları da kendimiz gibi belirsizliklerden olabildiğince uzak tutmalıyız. Kaygılarımızı, korkularımızı konuşmayıp susmak yerine, yanlış bilgileri düzelterek çocuğunuzun yaşına uygun açıklamalarla duygularınızı paylaşmak çok önemlidir. Korku ve kaygı seviyesinin oldukça arttığı bu dönemde çocuklarınızın duygularına önem verin, çocuğunuzun endişelerini dinlemeniz aranızdaki iletişimi güçlendirecek ve böylece kendini daha güvenli hissedecektir.
İSTANBUL KENT ÜNİVERSİTESİ PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK VE REHBERLİK BİRİM UZMANI / PSİKOLOG BİRGÜL SENA MAYDA